Helios'un Kutsanmışları - 3. Bölüm
Kilise de insanlar olduğu için ayini kilisenin alt katındaki bodrumda yapmaya karar verdik. Rahip beni odanın ortasına oturtup elinde yanan mumu bana verdi.
“İlahi müzik olmalı fakat şu an bunu yapamıyorum. Bu şekilde ayin doğru bir şekilde gerçekleşir mi emin değilim.”
Gözleri kapatıp üst katta çalan ilahi müziği duymaya çalıştım. Çok az duysam da yeterli olmalıydı.
“Hazır hissettiğinizde prenses.”
Derin bir nefes alıp yanan mumu söndürdüm. Gözlerimi kapatıp yukarıdan gelen ilahi müziğe ve avuçlarım arasındaki muma odaklandım. Daha önce bu ayinlerle ilgili bir kitapta çocuklara gözlerini kapattırıp, ellerinde duran mumun yandığını kafalarında canlandırmalarını söylediklerini okumuştum. Derin derin nefesler alarak kendimi sakin ve huzurlu bir tutmaya çalıştım. Aklımda avuçlarım içinde duran mumdan başka bir şey kalmayana kadar derin nefesler almaya devam ettim. Tamamen sakinleşince içimden saydım.
- 2.3.
“AMAN TANRIÇAM! HAKLIYMIŞSINIZ.”
Rahibin haykırış ile gözlerimi açtım. Elimdeki mum dahil duvarda bulunan bütün mumlar yanıyordu. Doğruydu. Zihnimde bölük pörçük bulunan anlar, rüya değil. Gerçekti. Başka bir hayat yaşadım ve öldüm. Şimdi ise bu kaderi değiştirme şansına sahibim. Rahip koşarak gelip beni yerden kaldırdı. Heyecan ve mutluluktan ağlamaya başlamıştı. Bir rahip için kutsal güçlere sahip biri ile tanışmak tanrı ile tanışmak gibidir.
“Peki şimdi ne olacak prensesim? Sonsuza kadar güçlerinizi saklayacak mısınız?”
Gözlerimi elimde yanan mumum alevinden ayıramıyordum. Gücümü doğrularsam ne yapacağımı daha iyi bilirim sanmıştım ama halen aklım karışık ve boştu. Akıl almaya ve yanımda olması için güvenebileceğim birine ihtiyacım vardı. Rahip ile göz göze gelince onun doğru kişi olmadığını anladım. Çok genç ve gözleri mum alevi ışığında bile parlayacak kadar heyecanlıydı. Yardımcı olabilecek kadar bilge değildi.
“Bilemiyorum rahip. Sadece yeniden ölmek istemiyorum.”
Son sözüm ile rahibin yüzündeki gülümseme silinmişti.
“Ne demek istiyorsunuz prenses?
Kısa bir tereddütten sonra gerçekte neler olduğunu anlatmamda bir sakınca olmayacağını düşündüm.
“Bahsettiğim rüyalar, rüya değildi sanırım. Başka bir hayat yaşadım. Güçlerimi yanlışlıkla keşfedip açığa çıkarttığım ve yanlış insanlara güvenip öldürüldüğüm bir hayat. Nasıl olduğunu bilmediğim bir şekilde 15 yaşıma geri döndüm. Ama sorun şu ki hafızam çok bulanık. Bölük pörçük anılara sahibim ama her şeyi bir araya getirmeye çalışınca başım çatlayacak gibi ağrıyor.”
Rahip bugün benim yüzümden şok üstüne şok yaşıyordu.
“Aman tanrıçam. Siz bir mucizesiniz. Siz, azizesiniz! Tanrıçam size yeni bir şans vermiş olmalı çünkü siz Helios’un Kutsanmışlarından birisiniz. Belki de sonuncusu. Yer yüzünden bu şekilde yok olmanızı istememiştir. Size bahşedilen bu ikinci yaşamda yanınızda yoldaş ve yardımcı olmama izin verin prensesim. Henüz genç olabilirim ama sizin için elimden geleni yapacağıma Tanrıçam Helios adına yemin ederim.”
Aziz ve azizeler birden fazla hayat yaşayan, en mutlu ve kudretli sona ulaşana kadar yeniden hayata dönen insanlardı. Rahip bahsedene kadar bunu hiç düşünmemiştim. Rahibe teşekkür ettikten ve çok yorgun olduğumu söyledikten sonra tapınaktan ayrıldım.
Gerçekten çok yorgundum. Düşünmek fiziksel aktiviteden daha fazla yoruyormuş insanı. Kafam karışık bir şekilde saraya geri dönüp odama çıktım. Şanslıydım ki kimseye yakalanmamıştım. Odama girip kapıyı kapatmamla kapınım yeniden açılması bir olması. Jacob’ın gözleri merakla bakıyordu. Hiçbir şey demeden yatağa uzandım. Normalde o da yanıma uzanırdı ama bugün farklı bir şey vardı. Yatağın yanında ayakta dikilmiş bana bakıyordu.
“Sorun nedir? Neden bana öyle bakıyorsun?”
“Prensesim. Rahip ile ne konuştunuz?”
“Ne demek istiyorsun? Rahip yalnızca geçmiş olsun diyip ilk kez ayine katıldığım için benimle biraz ilgilendi o kadar.”
Gözleri, adeta alev almış gibi, o kadar sert bakıyordu ki içimin ürperdiğini hissettim. Bu da neydi? Kıskanmış mıydı? Ayrıca kiliseye girmemiş kapının önünde beklemişti. Rahip ile konuştuğumu nereden biliyordu?
“Neden rahibin odasına kadar gittiniz? Ayin salonunda size geçmiş olsun dileklerini sunamıyor muydu?”
İçeri mi girmişti!?
“Bu ne küstahlık! Ne demeye çalışıyorsun Jacob!?”
Bağırmamdan hiç etkilenmiş görünmüyordu. Bakışları ile beni korkutuyordu.
“Özür dilerim. Bir şey demeye çalışmıyorum. Yalnızca birbirimizden hiçbir şeyi gizlemezdik ama o kazadan uyandığından beri başka biri gibisin. Sanki gerçek Elizabeth yok oldu.”
Demek sorun buydu. Hareketlerimin değiştiğini fark edip benden şüphelenmeye başlamıştı.
“Ölüme yakın bir deneyim yaşadım. Ben aynı benim. Sadece henüz kendime gelemedim.”
Uzanıp başımı öptü.
“Lütfen değişme. Hep benim güzel prensesim olarak kal.”
Selam verdikten sonra odadan çıktı. Farklı davrandığımı fark etmiş. Jacob’ın benimle bu kadar ilgili olduğunu bilmiyordum. Ayrıca artık yetişkinliğe daha yakın olduğum için beni kıskanmaya başlamıştı sanırım.
Rahip oldukça genç bir adam. Henüz 24 yaşında olmasına rağmen kendini çok geliştirmiş, birçok krallık gezip en bilge alimlerden ders almış ve bu genç yaşında güneş krallığı baş rahibi olacak kadar başarılıydı. Ayrıca yakışıklı bir adamdı. Beyaz teni, sarıya çalan kumral saçları ve tanrının yolunda olduğunun işareti olan beyaza yakın gözleri. Rahip olacağı doğduğu gün anlaşılan bir kişi.
Sanırım Jacob hareketlerimin farklılığından dolayı endişelenip içeri girmiş ve rahibin odasına girdiğimi görünce rahatsız olmuştu. Yanlış şeyler düşünüp beni kıskanması oldukça rahatsız edici. Böyle yapması benim sadakatsiz biri olduğumu düşündüğünün göstergesi. Kafamda çok fazla şey varken bir de bunu düşünmek istemiyorum bu gece. Hizmetliler yardımı ile üstümü değiştirip yatağa uzandım. Akşam yemeğini atladığım için biraz acıkmıştım ama yorgunluk daha baskın gelince farkına varmadan uykuya dalmışım.
Kraliçe odama daldığında güneş henüz ufukta yeni belirmişti. Gözlerimi zar zor açıp karşımda oldukça enerjik görünen kraliçeye baktım.
“Tanrıçam! Güneş bile uyanmamış henüz. Bu saatte burada ne yapıyorsunuz?”
“İmparatoriçe her zaman krallıkta ilk uyanan kişi olmak zorundadır. Doğum gününe 3 gün kaldı. O günden sonra krallıkta resmi olarak halefim ilan edileceksin ve bundan sonra yönetimi öğrenmek için her gün benimle uyanıp, benimle yatacaksın. Gün içinde gölgem gibi nereye gitsem beni takip edeceksin. Prenses Elizabeth, iyi bir imparatoriçe olmak için seni en iyi şekilde eğiteceğim.”
Ah, bugünü hatırlıyorum. Kraliçe yönetim işlerini öğrenmem için doğum günüme kadar bekleyememişti. Kraliçenin benimle bu şekilde resmi konuşması hoşuma gitmemişti. Geçmişte henüz idari işleri anlayacak kadar büyük görmüyordum kendimi. Yine de benim kaderim doğduğum gün yazılmıştı. Buna karşı çıkamazdım. Geçmiş yaşantımda asi ve fazla özgür bir ruh olduğum için fazla bir şey öğrenememiştim. Yine de hatırlayabildiklerimi kraliçe ile konuşurken dile getirirsem çok mutlu olacağına eminim.
“Hazırlanıp odama gel. Seninle bugünün planını paylaşacağım.”
Bu sözlerden sonra kraliçe odadan çıktı.
Yataktan kalkarak ayılmak için yüzüme su çarptım. Hizmetliler yardımı ile giyinip kraliçenin odasına gittim. Henüz anlayamadığım birçok şey anlattıktan sonra ilgimi çeken ve uzun zamandır beklediğim terzinin bugün geleceğini söyledi.
“Gerçekten mi! Elbisem sonunda hazır mı!?”
Aslında elbisemi biliyordum, yine de içimdeki çocuk heyecanlanmadan duramıyordu. Gece mavisi üzerine kehribar rengi elmaslarla işlenmiş o büyüleyici elbiseyi yeniden deneyebilmek için sabırsızlanıyordum.
Baloda giyineceğim elbisenin renklerinde giyinmek yasak olduğu için en çok dikkat çeken ben olmuştum. Bu isteğimi ilgi olmaktan vazgeçemediğim için koydurtmuştum. Ama gece sonuna doğru artık ilgiden yorulmuş ve dans tekliflerini reddetmekten sıkılmıştım. En son kuzey krallığından gelen prens ile dans ettiğim için Jacob ile kavga etmiş, bu kavga sonunda sinirle her yeri ateşe vermiştim. Bunun bir daha olmaması için daha sakin ve olgun davranmam gerekiyor.
Bana bahşedilen bu yeni hayatı heba etmeyeceğim.
Devam Edecek…