Kan ve Oyun - 0. Bölüm- Tanıtım
TANITIM
Parmak uçlarımda merdivenden yavaş ve temkinli adımlarla inerken, buz tutmuş parmaklarım merdivenin trabzanlarını bir mengene gibi kavrıyordu. Nefes alışverişlerimi dikkatlice alıyor ve veriyordum, her bir saniye benim için değerli bir elmas gibiydi. Zamanım daralıyordu.,Ev fazla sakin ve sessizdi. Gece, bütün ıssızlığını sanki bu eve hapsetmiş gibiydi.
Koskoca malikaneyi aydınlatan ışık kaynakları; duvara monte edilmiş etrafında altın işlemeleri olan antik bir hava veren küçük sarı lambalardı.
Olabildiğince parmaklarıma az baskı uygulayarak merdivenlerden inerken sessiz olmaya çalıştım. Beyaz geceliğimin etekleri; duvardaki sarı lambaların ışıklarının düştüğü kahverengi basamakların üzerinde sürünerek beni takip ediyordu. Boynumda sallanan kolyem her bir hareketimde önce havalanıp ardından küçük bir darbe vurarak göğsüme, eski yerine geri dönüyordu.
Bütün vücudumun yandığını hatta yanaklarıma düşen terleri hissedebiliyordum.
Basamakları bitirdiğimde, gecenin kapladığı malikanenin çıkış kapısına ilerledim. Burada son bir işim kalmıştı. Merdivenin bitimindeki koridora baktım önce, karanlık bir girdabı hatırlatıyordu.
Beynimi kaplayan anıları yok saymak için önümde döndüm ve merdivenin karşısındaki mutfağı gördüm. Sürgülü kapısını açık bıraktığımı hatırlıyordum fakat galiba benden sonra biri tekrar mutfağa girmiş ve işi bitince de kapıyı ardından kapatmıştı. Ardından, sanki iki saat önce orada oturup yemek yenilmemiş gibi hatta o masada hiç yan yana gelinmemiş, hiç kullanılmamış gibi duran yemek masasını fark ettim. Sandalyeleri bir santim bile kıpırdamamış gibi duran, üzerinde tek bir toz tanesi bile olmayan, buradan bakılınca pırıl pırıl pırıldayan yemek masası…
On iki kişilik uzun, kahverengi yemek masasının üzerinde iki tane şamdan ve şamdanın üzerinde henüz yanmamış beyaz mumlar vardı. Onları yaktığım en son zaman aklıma geldiğinde yüzümde manidar bir gülümseme meydana geldi ama kendimi toparlamak için adımlarımı hızlandırdım ve yüzümü, malikanenin kahverengi kapısına çevirdim.
Üzerinde aslan yelesine benzer desenlerle süslü kapıya koştum ve panikle kapıyı açtım.İçimi kaplayan soğukluk yerine bedenimi paniğin ele geçirmesine izin verdim.Kapıyı açar açmaz yüzüme şiddetle vuran rüzgar bedenimi bir zırh gibi kaplarken gözlerimden akan yaşların yanaklarıma süzülmesine izin verdim. Bir ara, alnımda biriken terlerin bile buz tuttuğunu hissettim.
Kapının yanında duran iki koruma bana hızla döndü ve üzerime on dakika önce geçirdiğim beyaz, arkası uzun, önü mini ve derin bir v yakası olan dantel geceliği fark edince ikisi de kulaklarına kadar kızararak önlerine döndü. Fakat onları asıl korkutan kişi büyük bir hızla bana doğru gelen kişiydi.
Emir, kemerinin yanında duran silah kınısındaki silahını yoklayarak hızlı adımlarla eve doğru geliyordu. Rolümü iyi oynayabilmek için verdiğim çaba taktire değerdi fakat Emir’i kandırmak, yanımda duran korumalara rağmen çok zordu.
Kızıl dağınık saçları, alnına dökülüyor ve burnu ile yanakları arasında dağılmış çillerini neredeyse yok sayacak kadar yüzünü kaplıyordu. Siyah takımına ve buğday teni rengine renk katan tek şey; kızıl rengi uzun saçlarıydı.
Bir adım önümde durduğunda korumalara sert bir bakış attı ardından arkasına dönerek, malikanenin girişinde nöbet tutan tam on iki korumaya üstün körü belki de bana bakmamaları için uyarıcı bakışlar gönderdikten sonra bana baktı.
Bu malikanede geçirdiğim bunca zaman öğrendiğim birkaç şey vardı.
Asla Zehir Gece’nin yoluna çıkma
Asla Zehir Gece ve sağ kolu, Emir Kevser’in yoluna çıkma
Asla yemek masasından tam doymamış şekilde kalkma
Kahverengi gözleri, yaşlarla dolu gözlerimle buluştuğunda istifini bozmadı. Emir Kevser; soğuk, kuralcı, psikopat ve efendisinin köpeği…
“Ne oldu?” Bakışları arkama çevrildiğinde beni hızla kenara itti ve içeri girdi.
Korumaların içeri girme yetisi olmadığı için onlar dışarıda kaldı ve ben de Emir’in arkasından girerek kapıyı ardımdan kapattım. İçerisi zifiri karanlıktı bu yüzden sakin adımlarla salonun kenarında duran elektrik düğmesine dokundum ve salonun hızla aydınlanmasını izledim.
Emir’in arkası bana dönük ve merdiveni tırmanmak için hızla tırabzanlara dokunarak adım atmak üzereydi ki kilodumun lastiğine sıkıca bağladığım silahı çıkardım. Tetiği hızla çektiğimde Emir, tam dördüncü basamakta durdu ve yavaşça arkasını döndü.
Yüzünde hayal kırıklığı yoktu, on dakika önce Zehir’in bakışlarında gördüğüm hiçbir duygu yoktu…
İhanet, hayal kırıklığı, şok ardından nefret.
Onun yerine, bakışlarında tanık olduğum tek duygu, bunu tahmin ettiğiydi.
Tahmin ediyordu, bana asla güvenmemesinin nedeni; bir gün onlara ihanet edeceğimi biliyordu.
“Ona zarar vereceğini biliyordum.” Dudaklarında sinsi bir gülümseme peydah olduğunda bunu bir maske olduğunu biliyordum çünkü boynu sinirden kızarmaya başlamıştı. Efendisi için endişeleniyordu ve onu öldürdüğümü biliyordu.
“Artık özgür bir köpeksin Emir, tabi bu özgürlük biraz kısa sürecek gibi görünüyor.” Silahı biraz daha kavradığımda bir adım attı ve sinirle onu durdurdum.” Olduğun yerde kal!” Kaşlarını merakla kaldırdı, yüzündeki sinir bozucu gülümseme silinmemişti
.
“Büyük bir hata yapıyorsun Deva, buradan asla canlı çıkamazsın.” Haklıydı, buradan canlı çıkamazdım ama elimdeki kozu bugün için saklamıştım.
Gülümsediğimde kaşlarını çattı. “Oh, merakını cezbettim galiba. Çıkış biletim sensin.” Büyük bir kahkaha patlattığında ben de güldüm. “Seni şu an kendi ellerimle gebertmemek için ne kadar kudurduğumu bilemezsin. Seni mahvedeceğim Deva.”
“Bana tırnağının ucunu sürersen küçük kız arkadaşını öldürürüm.” Derin bir sessizlik, gülüşünü bıçak gibi keserken bakışları koyu bir nefret duygusuyla karardı.
“Neden bahsediyorsun sen?” Sesi titrerken kontrolünü kaybetmek üzere olduğunu anladım.
“Sahibin bana her şeyi anlattı. Her bir planınızın en ufak detayında kimin izi olduğunu zannediyorsun? Patronuna o fikirleri kimin verdiğini düşündün gerçekten?”
Parmak boğumları bembeyaz olana kadar ellerini yumruk yaptı, bir yerleri parçalama isteğiyle etrafına bakındığında dikkatini çekmek için tekrar konuştum.
“Bu işte yalnız değilim ve eğer buradan güvenle çıkıp beş dakika içinde ortağımı arayıp iyi olduğumu söylemezsem kız ölür.” Büyük bir ciddiyetle, her bir kelimeyi vurgulayarak konuşurken beni dinlemiyor gibiydi.
“Ben ciddiyim Emir, her şey bitti. O katil patronun ve sen bu gece mezarı boylayacaksınız, ben de özgür olacağım. Siz hak ettiğiniz mezara ben de özgürlüğüme.”
Son kelimelerime gülerek yanıt verdiğinde bakışları tavanı buldu. Sanki yukarıda bir şeyler arıyormuş gibiydi. Ardından bana baktı, uzun bir sessizlikten sonra sesi düştü.
“Onu hiç sevdin mi? Bunca şey…senin için bir rol müydü? O kadar zaman hiç mi sıkılmadın rol yapmaktan?” Kelimelerinin arasına bıraktığı esler, nefesler ve aralar düşünmek için bana zaman veriyor gibiydi.
Kendi içimde savaştığım duygular, verdiğim mücadeleler tek bir amaç içindi.
İntikam…
“Her bir saniye,” Arkamdaki duvara yaslandım ve göz ucuyla yemek masasına baktım. “Şu masaya oturduğumuzda hepinizin yüzüne kusmak istedim.” Dilimde acı bir tat bırakan yalanları yutkunarak gidermeye çalıştım. “Ama en çok seni öldürmek istedim Emir, en çok seni gebertmek istedim. Çünkü kocamın katilinin sen olduğunu biliyordum.”
Hiddetle kollarını salladı” O zaman ne duruyorsun, öldür beni! Çünkü bir saniye bile tereddüt edersen, seni ben öldüreceğim ve emin ol bu zevki kimseye tattırma gibi bir niyetim yok!” Her bir cümlesinde ciddiydi, gözleri kararlılıkla parlarken tüylerim ürperdiç
“Neden?” Uzun bir zaman sonra ilk göz yaşım samimiyetle akıyordu. İçimdeki kederin ilk tohumu, yanaklarıma süzülürken zorlukla yutkunabildim. “Biz normal bir aileydik, neden hayatımızı mahvettiniz? Yapacak çok fazla planımız, gerçekleştirecek çok güzel hayallerimiz vardı. Neden bunu elimizden aldınız?” Akıttığım göz yaşları kocam içindi. Kaybettiğimiz hayaller, yok olan umutlar ve mahvolan ben için…
Puslu gözlerim, onu görmemi engellerken ondan hiçbir ses çıkmadı.
Bir süre sonra genzini temizledi. “Silahını indir Deva.” sakin bir tonda konuşsa da biliyordum… bu sakinliğin altında yatan hiddeti hissedebiliyordum.
Başımı hızla iki yana salladım, yanaklarıma değen ıslak saç uçlarım yüzüme yapışırken “Rol yapmaktan hiç sıkılıp sıkılmadığımı sordun ya Emir, ölmeden önce sana ilk kez bir doğruyu söyleyeyim o zaman, Hayatımda ilk defa birini bu kadar çok sevmekten nefret ettim. Onun yanındayken ölmüş kocama ihanet ettiğimi bile bile onu o kadar çok sevdim ki, hafızama her bir öpücüğünü kazıyıp ölene kadar onun kokusunu üzerimde taşımak istedim ve bu çok acıtıyor.” Ardından tetiğe basarak nişan almadan onu vurdum.
Bitmişti.